Dua, insanın acziyetini kabul etmesi ve Rabbine yönelmesi, ona sığınması ve beklentilerini ona yöneltmesi anlamında kulluğun hulasasıdır. İşin doğrusu Yüce Allah da bunca nimet verdiği kulundan bunu beklemektedir. Hatta (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkan, 25/77) ayetinde ifade edildiğine göre onun katında makbul olmak için kulun dua etmesi istenmektedir.
Muhtaç, kendiliğinden bir şey yapamayan, elindeki güç, kuvvet ve nimetler de geçici olan insan, minnet-nankörlük, şükür-küfür, ona yönelme-ona direnme, ondan isteme-onu hesaba katmama şeklindeki ikilemlerden birinde yer alacaktır. Burada taraflardan biri, imanı diğeri ise küfrü temsil etmektedir. Aidiyetin göstergesi salih ameller, dili ise duadır. Mahlukun Hâlıka yönelişini ifade ettiği için ‘Dua ibadettir’ (İbn Mace, Dua, 1) diyen Hz. Peygamber, bir başka hadisinde işin hakikatine dikkat çekerek ‘dua ibadetin özüdür’ (Ebu Davud, Daavat, 1) açıklamasını yapmaktadır.
Dua kulluğun göstergesidir. Bu nedenle duanın dili, formu ve nasıl olması gerektiği Hz. Peygamber (sav) tarafından ümmetine gösterilmiştir. Ancak O, aynı zamanda duayı hedef gösterme, hassasiyetler oluşturma ve ölçülü olma noktasında eğitimin bir aracı olarak da kullanmıştır. Bunun için dua formundaki bir hadis metnini analiz etmek gerekmektedir. Mevzu bahis rivayet Ebu Said el-Hudrî’den gelmektedir:
عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ دَخَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ذَاتَ يَوْمٍ الْمَسْجِدَ فَإِذَا هُوَ بِرَجُلٍ مِنَ الأَنْصَارِ يُقَالُ لَهُ أَبُو أُمَامَةَ فَقَالَ « يَا أَبَا أُمَامَةَ مَا لِى أَرَاكَ جَالِسًا فِى الْمَسْجِدِ فِى غَيْرِ وَقْتِ الصَّلاَةِ » . قَالَ هُمُومٌ لَزِمَتْنِى وَدُيُونٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « أَفَلاَ أُعَلِّمُكَ كَلاَمًا إِذَا أَنْتَ قُلْتَهُ أَذْهَبَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَمَّكَ وَقَضَى عَنْكَ دَيْنَكَ » . قَالَ قُلْتُ بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « قُلْ إِذَا أَصْبَحْتَ وَإِذَا أَمْسَيْتَ اللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ وَالْحَزَنِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنَ الْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ غَلَبَةِ الدَّيْنِ وَقَهْرِ الرِّجَالِ » . قَالَ فَفَعَلْتُ ذَلِكَ فَأَذْهَبَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَمِّى وَقَضَى عَنِّى دَيْنِى
Rasulullah (sav) bir gün mescide girdi. O sırada Ensar’dan Ebu Ümame denilen bir adam da orada bulunuyordu. Ebu Ümame şöyle devam etti: Rasulullah (sav) bana: “Ey Ebu Ümame! Neden, namaz vakti dışında da seni sürekli mescitte görüyorum?” dedi. Ben de: ‘Ey Allah’ın Rasulü! (camını sıkan) bazı sıkıntılarım ve borçlarım var.’ diye cevap verdim. Rasulullah (sav): “Sana bir dua öğreteyim mi? Sen o duayı ettiğinde Allah sendeki sıkıntıları giderir, borcunu da ödemeni nasip eder.”Ben de: ‘Tabi, öğret Ey Allah’ın Rasulü!’ dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Sabah akşam şu duayı oku: Allah’ım! Sıkıntı ve üzüntüden sana sığınırım! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım! Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım! Ağır borcun yükünden ve insanların üzerime gelmesinden (kahrından) sana sığınırım.” (Ebu Ümame anlatmaya devam ediyor) Ben de böyle dua ettim. Allah da benim sıkıntılarımı giderdi, borcumu da ödemeyi bana nasip etti.(D001555 Ebu Davud, Vitr, 32)
Ebu Umame’ye öğrettiği dua ile Hz. Peygamber, sıkıntı ve üzüntü verecek şeylerden uzak durulması gerektiği vurgusuyla söze başlamaktadır. Acizliğe düşmemek için tembellik yapılmamasını ya da ayağın yorgana göre uzatılmasını; korkak olmamak ve cimrilikten uzak durulması ise atılım ve yatırım yapmakta çekingen olunmamasını, ama elde edilen mülkün de cimrilikle nefsi kabartmaması, haddini aşmasına vesile olmamasını; ağır borç yükünün altına girilmemesini; ödeyemeyeceği borç yükünün altına girmesi durumunda insanların onu sıkıştıracağını ve rencide edeceğini ümmetine öğretmiş olmaktadır.
Ebu Umame’yi ağır borç yükü altına sokan şartlar, tarihin her döneminde herkes için oluşabilir. Bugün açısından düşündüğümüzde kredi kartları, farklı nedenlerle çekilen krediler ya da ödeme imkanı ve niyeti olmaksızın alınan borçlar, intihara varan bunalımlar oluşturmaktadır. Ödenmeyen borçlar, insan onurunu ayaklar altına sermektedir. İnsanların kahrına neden olması, öncelikle şahsın ardından da toplumun huzurunu kaçırmaktadır. Sosyal dokuya zarar veren bu eğilimin ve duyarsızlığın çirkinliğini göstermek ve önünü almak isteyen Hz. Peygamber borçlu olanın cenaze namazını kılmayarak fiili tepkisini de göstermiştir. Tercih tabi ki insanındır.