Hz. Adem (as) ile başlayan insanlığın seyri, vahiyle yönlendirilmiştir. Hz. Muhammed (as) ile sona eren vahiy sürecinde,”bugün size dininizi tamamladım” ayetiyle ulvi alemden bilgi akışının bitirildiği ifade edilir. Buna muhatap olan Hz. Peygamber de kendisinin güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini vurgular.
Kendi içerisinde derinlikli, aynı zamanda diğer ana unsurlarla da ilişkili olan bu yapı bir bütün halinde mükemmel olarak tanımlanır. Tamamlanan yani zirvede olan din ve ahlak, iman edenlerden kendi seyr-ü suluklarını tamamlamalarını talep eder. Bu nefsin tezkiyesidir ve bunu başarabilenler sınavı başaranlardır. Burada müslümanca yaşamak ve müslüman olarak ölmek hedeftir. Müslüman olarak ölmek için, müslümanca yaşamak gerekmektedir. Ancak takva, ihsan ve ihlas vb. kavramlarla ifade edilen boyutta bir müslümanlık arzu edilmektedir. Zira dindarlıkta derinleşmek, Cennette makamın yücelmesi ile orantılıdır.
İnsan olması hasebiyle unutma, nefse uyma, hata yapma vb. arzu edilmeyen bir durumla karşılaşıldığında, tövbe ile kusurları telafi imkanı sunulmuştur insana. Bütün kusurların telafisinde pişmanlık, bir daha yapmama iradesi ve zararın giderilmesi şeklinde bir irade ve çabayı görmek ister Rabbimiz. Ancak bu, imtihan alanı ve süresi ile kayıtlıdır. Sahne kapandığında, pişmanlık fayda vermeyeceği gibi, telafi imkanı da olmayacaktır.
Müslümanca yaşamın zorunlu parçası olan ve dindarlığını derinleştiren, yani müttaki ve muhsin yapan temel unsurlardan biri kişinin diline hükmetmesidir. Dil ile ilişkili olması hasebiyle sözü ele aldığımızda, uzak durulması gereken eylemler ve kaçınma sırası şöyle dizilir.
Müslüman,
- Yalancı şahitlikten uzak durur;
- Yalan konuşmaz ve sözünde durur (ahde vefa gösterir);
- İftiradan uzak durur;
- Dedikodudan uzak durur;
- Laf taşımaz;
- Her duyduğunu söylemekten uzak durur;
- Boş sözlerden uzak durmak
İlk dört madde müslümanın hayatındaki kırmızı çizgiye tekabül eder. Diğer davranışlar ise, nefsin tezkiye edildiğini, sözün mahreci olan ağızın ve faili olan dilin kontrol atında tutulduğunu gösterir. Bunlar aynı zamanda hırs, kin, nefret, heva vb. hasletlerin kişi üzerinde etkisinin olmadığını yani kontrol altına alındığını gösteren tezahürlerdir. Güzellikte zirveyi ifade eden eylem olarak boş sözden uzak duran, hikmetle konuşandır.
Kontrol etmeyi hedefleyen söze ilişkin düzenlemeye ek olarak, mülkün sahibi olan Halık-ı Mutlak’ın emrine tabi olduğumuzu gösteren başka bir eylem olarak ikram olgusu irdelenmelidir:
İkram;
- Zekat, sadaka ve fitre cümlesinden olan hakkı, hak sahiplerine teslim etmektir.
- Muhtaç olanı yedirmek, içirmektir.
- Dostlara ikramda (hediyeleşmek) bulunmaktır.
- İmkanlarını paylaşmaktır.
- Kardeşine zaman ayırmak ve sıkıntısını gidermek için çare aramaktır.
- İnsanları güler yüzle karşılamak ve güzelce selamlamaktır.
- İhtiyacı olduğu halde, kardeşini kendisine tercih etmektir (isâr).
İkram etmek, kişinin malına hükmettiğini gösterir. Bu durumda mal kişiyi, peşinden koşturmaz. Kişi mülke kulluk etmez, Aksine malı, onun mükemmeliyete yolculuğunda kullandığı araçtır. Tasadduk onu mutlu eder. Başkasının sıkıntısını, kendi imtihanı olarak görür.
Diğer hususlarda da aynı şekilde zorunlu olandan başlayıp kişiyi güzelleştiren hasletler sıralanabilir. Ancak güzel ahlak, güzel müslüman vb. kavramların derinlikli ifadeler olduğunun farkına varmak zorundayız. Her şahsın kendi adına yaşamak zorunda olduğu bu serüvende, hassasiyeti kişiyi farklı kılacaktır. Mizana, sırata, Cennete ve Cehenneme iman etmiş olan müslümanların, gelinlik kızın bohça hazırlaması gibi, kendilerini farklı kılan bir vasıfla huzura çıkmayı önemsemeleri, diğerleri konusunda da duyarlı olmalarını sağlayacaktır. Ancak bu süreçte başkalarına bakılması, yürüyüş ritmimizi bozacaktır.
Hak ve hakikatin temsilcisi olan bizler, imanımızın kontrolü altında bir yaşam sürersek, bütün dünyaya iyiliği ve hayrı göstermiş olacağız. Olmadan oldurma, mümkün olmadığı gibi, yapmadan bildirme de sorumluluk getirecektir. İmtihan alanındaki herkes beklenti ve iradesine göre, iş, yön ve tarzını belirleyecek ve sadece kendi kabını doldurabilecektir.
Beklentini, yönünü, yolunu ve yoldaşını gözden geçir; günahını kaldırabileceğin, hayrını da sana yetecek kadar yap kardeşim. Hayırlarının bir kısmının, yaptığın zulüm ve hatalara karşılık olarak hak sahiplerine verilebileceğini de unutma.