Rahman’ın rahmetinden önce atmosferdeki görüntü ve hareket insanı ürpertir ve endişeye sevk eder. Ardından rahmetin sancısı başlar, bulutların İnanılmaz hareketi, bir yerlere yetişmeye çalışırcasına koşuşturması, rüzgar ve fırtına olarak yansır bize. Sonra rahmet başlar, Çisenti, yağmur, kar, sağanak ya da dolu olarak düşer başımıza. Bundan nasiplenmeyen yoktur. Kimileri açısından meyveye duracak tohumlar kabuğunu çatlatmaya, Kimilerinin de felaket sahnesi oluşmaya başlamıştır. Doluyu ya da seli oluşturacak ortamda felaket peşindir. Rahmet Rahman’ın gücüne dikkat çekerek temizlik yapar gözümüzün önünde. Yerin üstünü yıkar, dağlara yer değiştirtir, fazla nasiplenip de hazmedemeyen toprak kusar ve toprak kaymaları olarak bize bir şeyler söyler. Zevkine varan, hazmeden toprak ise sonra gelecek olan kuraklıklara hazırlık yapar ve rahmeti depolar yer altı suyu olarak.
Bütün yer küre fıtratlarına göre karşılar rahmeti, kimisi kollarını sonuna kadar açar ve içine çeker, kimisi dokunduğunda onu savuracak şekilde tepki verir. Ama her halükarda rahmetten sonra Rahman’ın sekineti iner yer yüzüne, bir sonraki fırtınayı zorlayacak kirlenmeye kadar toprak rahmet kokar. Çünkü O’nun katından en son gelen haberciye döşek olmuştur. Yer küre Huzurludur, verimlidir. Gök kuşağı, güneşin duruluğu, havanın letafeti, canlıların sükuneti başka bir sahnenin imitasyonudur aslında. Asrı Saadet’i hatırlatır bize.
Yirmi üç yıllık Rahmet yağmuru, kimi arazide yer altı suları oluşturdu. Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer vb. su yatakları, Rahman’ın gönderdiği rahmeti hem kana kana içti ve hem de biriktirdi onu arayacaklar için. Tesadüfen yolu oraya düşenler için bile cömertçe hayat suyu olmaya devam etti.
Yalçın kayalardan oluşan muhataplarında rahmet, getirenin yüzüne çalındı. Ebu Cehiller, Ebu Lehepler, Velid b. Muğireler olarak tezahür etti. Onlar da ürediler, ürettiler, yeni bir fırtınaya kadar imtihan dünyasındaki çeldircilerin yardımıyla rahmeti perdeleyecekler.
Bir de rahmete ulaşıp da ondan nasiplenemeyenleri göz ardı etmemek gerekmektedir. Bütün bunlar bilinçli bir tercihi zorunlu kılmakta; onun adı da iman olarak konulmuştur. Bilinçsiz tercih, iklim şartları nedeniyle göçe zorlanan, fıtratlarının yönlendirdiği hayvanların istifadesi kadar bir nasibi, yani bu dünyadaki faideyi mümkün kılmaktadır.
Çöle hazırlanan deve gibi, imtihanlarda (kıtlık zamanında) azık olarak kullanmak, beynin kanı, bedenin ekmeği ve suyu olarak görmek gerekli rahmeti. Böyle düşündüğümüzde, “seni ancak rahmet olarak gönderdik” ayeti bize bir şeyler söylemeye başlar. Tezahür şeklimiz ve akibetimiz ise tercihimizle kayıtlıdır.
Rahmetin peşine düşenlere ne mutlu!