Verilmesi gerekeni vermemek, hak edilmeyeni almak haramdır


عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ عَلَيْكُمْ عُقُوقَ الأُمَّهَاتِ ، وَوَأْدَ الْبنَاتِ ، وَمَنْعَ وَهَاتِ ، وَكَرِهَ لَكُمْ قِيلَ وَقَالَ ، وَكَثْرَةَ السُّؤَالِ ، وَإِضَاعَةَ الْمَالِ
“Allah, ebeveyne itâatsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, verilmesi gerekeni vermemeyi ve hakkı olmayanı almayı haram kıldı. Dedikoduyu, gereksiz soru sormayı ve savurganlığı da hoş görmedi.”(Buhari, İstikrâz, 19)

Birbirine kenetlenmiş bir binaya benzetilen ümmetin bireylerinde büyüklere saygı, küçüklere karşı ise merhamet kimliğe atıfta bulunan bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Zira onlar birbirlerine karşı merhametlidirler (Fetih, 48/29). Nitekim kendisini görmek için gelen yaşlı bir adama yer açmakta yavaş davranıldığını gören Allah Rasulü (sav) “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir” (Tirmizi, Birr ve Sıla, 15) uyarısında bulunmuştur.

Söz konusu büyük, anne-baba olursa onlara karşı saygısızlık ve itaatsizlik farklı değerlendirilecektir. Nitekim hadis-i şerifte kullanılan dil, dini ıstılahların arasında kaçınılması zorunlu olanı ifade eden ‘haram’ kelimesiyle vurgu yapmaktadır.

Kız çocuklarının gömülmesi, zihinlerdeki cahiliye algısını biçimlendiren bir barbarlık olarak görülmektedir. Ancak yaşadığımız dünyada kız-erkek ayırımı yapmadan, hatta dünyaya gelme şansı bile vermeden kürtaj ile işlenen cinayetler mordernlik olarak takdim edilmektedir. Kendisini müstağni gören insan hangi davranışın daha barbarca olduğunu karşılaştırma ihtiyacı bile duymamaktadır. Zira rızık endişesi yani sayıyı çok görmesi, ya da gayrı meşru yollarla oluşmuş olması, kariyer planına uygun olmaması vb. mazeretlerle zihin yapılanı mazur kılmaktadır.

Verilmesi gerekeni vermemeyi ve hakkı olmayanı almayı, düzenin bozulması olarak görmek gerekir. Zira ‘vermek’ ifadesi zekat, sadaka, yardımlaşma, destek ve güven kavramlarıyla karşılanan geniş bir çerçeveyi ifade etmektedir. Hakkı olmayanı almak ise en fazla gaflete düştüğümüz alan olarak görülmektedir. Zira gerekli özen gösterilmeden yapılan iş, kısmi zamanlı çalışmalarla yapılan görev vb. şeyler karşısında alınan ücret ya da maaş bu kapsamda değerlendirilmelidir. Söz gelimi promosyonun helal olup olmadığı konusunda gösterilen duyarlılık öncelikle maaşlar için gösterilmelidir. Aldığım maaşın karşılığında iş yapıyor muyum? Yani ‘aldığım maaş helal mi’ diye sormak gerekmez mi? Zira maaş salt pozisyona ödenen bir ücret değildir; aksine işe karşılık gelen bir pozisyonda takdir edilen ücrettir. Bunun asgarisi de yoktur. Eğer 8 saatlik bir mesai karşılığında bir ücret alınıyorsa, 8 saat fiilen çalışma zorunluluğu vardır.

Hadiste vurgu yapılan dedi-kodu, ‘ölü kardeşin etini yemek’ benzetmesiyle Müslümanlara takdim edilmektedir (Hucurat, 49/12). Zira eşleri ayıran, kardeşleri birbirine düşman eden, kalp huzurunu alt-üst eden yıkıcı ve yok edici bir eylemdir. Bunu yapanlar çoğu zaman iyiliği istediklerini iddia ederek söze başlar ve hedefindekini itibarsızlaştırmayı amaçlarlar. Dedi-kodu için malzemenin yetmediği yerde iftira ile yola devam edilmektedir.

Gereksiz soru, nasıl davranması gerektiğini öğrenmek yerine, salt merakla ortaya çıkan, öğrenilmesi durumunda da bir yararı olmayan şeyleri hasıl edecektir. Bunun önemli bir kısmı da dedi-koduyu besleyecek malumatlardır. Bu nedenle ihtiyacı karşılayacak bilginin elde edilmesine yönelik soru beklenirken, fazla sözden de uzak durulması önerilmektedir.

İsraf, kişilik sorunu olarak tezahür eden bir davranıştır. Cimrilikte, mal düşkünü olan kişinin sadece kendisini düşünerek anormal davranışlar sergilediği gibi, israfta da dengesini yitiren insanın savurganlığıyla kendisini ifade etmesi söz konusudur. İsrafın en basiti dikkatsizlik nedeniyle oluşur; ileri düzeyi ise riya olarak tezahür edecektir. Bu nedenle her iki davranış da hoş karşılanmamaktadır.

Özetle, halkı birbirine karşı dürüst davrandığı sürece, inançları çarpık bile olsa bir kavmi helak etmeyen
(Hud, 11/119) Yüce Mevla, büyüklerine saygıyı, küçüklerine merhameti, kendisinin varlığının aracı olan anne-babasına itaati terk eden, hakkı ve hukuku kendisine göre yorumlayan ve adaleti kaybeden bir toplumu da baki kılmayacaktır.

Share on facebook
Facebook
Share on whatsapp
WhatsApp
Share on twitter
Twitter
Share on linkedin
LinkedIn
Share on email
Email
Share on print
Print

Kişi dostunun dini üzeredir..

  • Özgeçmişi
  • Kitapları
  • Danışmanlıkları
  • Konferansları
  • Düşünce Günlüğü
  • Makaleleri
  • Basından
  • İletişim

Abone ol

© 2018 All rights reserved​

Prof. Dr. Yavuz Ünal